Şair, Toplumun Vicdanıdır! Ama Toplum Şaire Kulak Veriyor mu?
NURHAYAT TEKE - İSTANBUL,
Edebiyatın Cesur Sesi: Neval Savak ile Söyleşi Şiiri bir sığınak, bir başkaldırı ve özgürlüğün en saf hali olarak gören Neval Savak ile derin bir söyleşi gerçekleştirdik. Kaleminin gücü, yüreğinin sesiyle buluşuyor!
Şiirin Direnişi: Sözün Büyüsüne Karşı Susturulmaya Çalışılan Sesler
Edebiyat, zamanın ruhunu yakalayan, çağların ötesine seslenen bir direniş biçimidir. Her harf, her kelime, şairin yüreğinden kopup gelen bir isyan çığlığıdır aslında. Ancak bu çağda, sanatın ve özellikle şiirin, baskılarla, çıkar gruplarıyla ve ticari kaygılarla sınandığı bir gerçek. Edebiyat dünyasında, kalemini özgürce oynatmak isteyen her sanatçının önüne görünmez duvarlar örülüyor. Ama kelimeler, en ağır duvarları bile aşmanın bir yolunu bulur.
Bu söyleşide, şiirin hâlâ bir direniş biçimi olup olmadığını, kadın yazarların ve şairlerin sanat dünyasında nasıl mücadele verdiğini ve edebiyatın, gerçek anlamda özgürlüğe ne kadar yakın olduğunu konuşacağız. Çünkü şiir, her şeye karşıdır. Ama en çok da susturulmaya...
1. Kısaca kendinizden ve eserlerinizden bahseder misiniz?
Elli iki yaşına girdim. İzmirliyim ve İzmir’de oturuyorum. İlk şiir kitabım kırk üç yaşında çıktı. Yedi şiir, beş roman, bir öykü ve bir deneme olmak üzere toplam on dört kitabım var. Yazdıklarımın, kendine ve dünyaya sırtını dönmeyen, toplumsal duyarlılığı romantizmle harmanlayan bir çizgisi olduğu düşünülüyor.
Sanat içerikli televizyon programları yaptım. Unutma adlı bir belgesel projesini, İzmirli şairlerin şehir kültürü ile bütünleştirildiği başka bir kısa belgesel projesini ve şiiri önce yapay zekâ ile, sonra da dansla buluşturduğumuz, üç disiplini bir araya getiren ortak bir projeyi gerçekleştirdim. Şairlere resim yaptırma projesini hayata geçirdim. Ayrıca şiirin resmini ressamlara yaptırarak şair ve ressamı aynı karede buluşturduğumuz bir projeyi de İzmir’de gerçekleştirdim. Şu an Tarafsız Ses Gazetesi’nde köşe yazılarıma devam ediyorum.
2. Toplumda şair ve şiirin karşılığı nedir?
Edward Said şöyle demiş: “Ben entelektüelin, zayıf olanların ve temsil edilmeyenlerin safına ait olduğundan eminim. Salt hükümet politikalarını eleştirmek değildir bu; daha çok, entelektüelin yarım doğrulara ya da basmakalıp fikirlere pabuç bırakmamak için sürekli tetikte olmayı görev edinmesi meselesidir.” İşte sanatçının görevi burada başlıyor. Yanlışı, zulmü, yıkımı ve yozlaşmayı yarınlara taşımak; konuşmak ve yazmak kadar, eylemleriyle de yanlışın karşısında olabilmektir.
Yaptıklarımızla, yazdıklarımızla, söylediklerimizle ve söylemeyerek şiire yüklediğimiz tavırlarla dünyaya, diğer insanlara ve canlılara neler yaptığımızla yüzleşmenin; her şeyden önemlisi insanı kendisiyle yüzleştirmenin karşılığıdır, şair ve yazdığı şiir. Ağır bir düzelti sorumluluğudur aslında. Sadece içinde yaşadığınız toplumun değil, tüm dünyanın sorumluluğunu almaktır. Karşılaştığım birçok insanın söylediği şu cümleyle çok kez karşılaştım: “Siz bizim temsilcimizsiniz. Bizim sorunlarımızı yazmayacaksınız da ne yapacaksınız?”
Geçmişten dönüp de günümüze baktığımızda, toplumsal duyarlılığın, toplumcu gerçekçi şiirin ve şairin azaldığını görmek mümkün. O yüzden şu anki yansıması bir boşluk diyebilirim.
3. Toplumda ve edebiyat dünyasında kadın sorunları hangi aşamaya gelmiştir?
Rus balerin Nina Popova, Rus İmparatorluğu Kanunlar Külliyatı’nın 10. cildi, 107. maddesinde kadın için şöyle yazıldığını dikkatlere sunar: “Karıların görevi, ailesinin reisi olan kocasına itaat etmek, onu sevip saymak, her şeyde ona boyun eğmek, her türlü biçimde onun ihtiyaçlarını karşılamak ve ona bağlılığın tüm işaretlerini göstermektir, çünkü o evin efendisidir.”
Unutamadığım bir örnekle başlamak istedim. Geçtiğimiz günlerde Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, yakılan, asılan, giyotinle öldürülen, recm edilerek can veren emekçi kadınları andık. Kadının kendisinin farkına varması ve cinsel yönelimi dünya üzerinde her zaman dışlanmasına, cezalandırılmasına neden olmuştur.
Emperyalist güçlerin yayılmacı sömürü politikası bitmediği sürece, ne yazık ki bunlara hep şahit olacağız. Dünyanın neresinde olursa olsun, kadın edebiyatçılar hep mobbing ile karşılaşıyor. Eril gücün sürekli akıl verme ve sindirme politikaları yüzünden sıkıntılar hâlâ devam ediyor.
Türk edebiyatının önemli şairlerinden Sennur Sezer şöyle der bir şiirinde:
"Batan gemilerden öncelikle kurtarılmasına çalışılanlar hiç değişmez: kadınlar ve çocuklar.
Batan ülkelerde en çok ezilenler, hor görülenler aynıdır: Kadınlar ve çocuklar.
Belki de bu yüzden devrimler çocuklar için yapılır.
Çocukluğunu bilmeden büyüyen çocuklar için..."
4. Sizce değişen dünya düzeni edebiyatı nasıl etkiler?
Marshall McLuhan, “Küresel Köy” kavramını kazandırmıştır. Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle her şeyin, herkesin aynı ortamda bulunarak gündemde olanları birbirleriyle paylaşıp, tartışıp, değerlendirerek yayılmasını sağlayan bir düzendir aslında. Aynı yerde, aynı zamanda, aynı şeyler...
Bu durum, zaman ve mekân kavramlarını ortadan kaldırmıştır. Eşzamanlı ya da eşzamanlı olmayan her türlü bilgiye erişip, geribildirim yapabiliyorsunuz. Bu Küresel Köy, ironik bir kapıyı açmıştır: “Tek devlet, tek millet” modeline doğru evrilmeye çalışılan şu zamanda, hız almış değişimiyle her yıl yeni bir modeliyle karşılaştığımız yapay zekâ, yaşamın her alanına bomba gibi düştü.
Daha önce de öngörüp arkadaşlarıma söylediğim gibi: “Biz canlı kanlı yazan son dinozorlarız.” Artık her alanda olduğu gibi, çoğu insan yapay zekâ ile çalışıp yapay üretime geçti. Yapay Edebiyat Çağı’na hoş geldiniz. O yüzden son yazanlar olarak, özgünlüğün yitirilmesi etkisiyle karşı karşıyayız.
5. Son olarak, tüm dünyanın kutlamaya hazırlandığı Dünya Şiir Günü ve Dünya Şiir Bildirisi’nin yazılması hakkında görüşleriniz nelerdir?
Dünyanın bilinen ilk şairi Enheduanna’dan bu çağa değin, şiir her döneminde farkındalık yaratmayı başarmıştır. Kısa ve öz olmasının yanında, aynı zamanda çarpıcı bir etkisi vardır.
Kutlanması ve şiir bildirisinin yazımının çokluğu benim açımdan bir zenginliktir. Ancak son dönemde bu çokluğun artması, bunu görev edinmiş şiirin tekellerini rahatsız etmiş durumda. Birbirlerine giren edebiyatçılarla karşı karşıyayız. Barışı öğütleyip kendi içinde savaşan edebiyat dünyası kadar ironik bir şey yok!
Sanat, özgürlüktür. İnsan yaşamına damgasını vuran, insanı özünden koparan kalıplaşmış gericilikten arındırma işlemidir. Sanat, diğeridir. Sanat, kafa tutmaktır. Şiir ise hepsidir. Derin uykulardaki karanlık rüyalara dalarak, karanlığı aydınlatmaktır.
Gerçek özgürlük, cesaretin eylemidir.
Edebiyatın Cesur Sesi: Neval Savak’a Saygıyla
Neval Savak, kelimeleriyle sadece duyguların değil, hakikatin de peşine düşen cesur bir kalem… Onun dizeleri, hayatın görünmeyen yaralarını sararken, aynı zamanda yüreğimize dokunan bir isyanın da sesi oluyor. Şiiri bir sığınak, bir başkaldırı ve en önemlisi bir özgürlük alanı olarak gören Savak, sanatın ticari kaygılarla değil, ruhun en saf haliyle var olması gerektiğini savunanlardan.
Bu söyleşi, onun edebiyat yolculuğuna bir ışık tutarken, aslında hepimize bir hatırlatma yapıyor: Gerçek şairler susturulamaz, çünkü onların kelimeleri zamana meydan okur. Neval Savak’ın güçlü kalemine ve edebiyat dünyasına kattığı değerlere minnetle…
Neval Savak’ın Kitapları:
Nurhayat Teke
Facebook :https://www.facebook.com/share/1A5cpCpaLM/
İnstagram :https://www.instagram.com/nurhayatteke?igsh=Z3phY3Znam1wb3Ex
Mail : nurhayattt.teke26@gmail.com
X : https://x.com/TekeNurhayat?s=09
Benzer Haberler
TELEVİZYONUMUZUN DİLİ
“NEBUN, susturulan hayatların haykırışı oldu.”
Türkiye açısından esas risk, yoksullaşarak yaşlanma olgusudur!
Leyla Karataş İçin Dualarda Birleştik!
GURBETÇİLERİN SESSİZ ÇIĞLIĞI: TANJU ÖZCAN’A CEVAP VE VATAN SEVGİSİNİN MANİFESTOSU
Yazmak ve Yaşamak: Bir Yazarın İç Dünyasına Yolculuk
Deprem Değil, İhmal Sallıyor Bizi!
BİRİSİ...